KARNE- KARİNE…

 

20 Haziran 2025 Cuma günü 2024/2025 öğretim yılı sona erdi ve ilköğretim ile ortaöğretimdeki yaklaşık 1 milyon öğrenci karne aldı. Böylece takvimde bir değişiklik olmaz ise Eylül’ün 2’nci haftasına kadar “yaz tatili” devam edecek…

            Bütün öğrencilere ve 1 milyonun üzerindeki öğretmenler ile diğer eğitim iş görenlerine hayırlı uğurlu olsun…

            Öğrencilere verilen “karne” neyin belgesidir?

            Bu belge öğrenciyi, aileleri şımartır mı?

            Bu belge öğrenciyi, aileleri üzer mi?

            Bu belge öğrenciler arasında rekabet oluşturur mu?

            Öğrenciler arasında oluşan bu rekabet istenmeyen sonuçlar doğurur mu?

            ……………………………………………………………..

            Sorular, sorular, sorular!

            Cevapları tartışılan sorular…

           

            Herkes tarafından bilinen ve oluşan algı karne,  öğrencinin derslerde gösterdiği ya da gösteremediği başarının belgesidir. Bu başarının genel adı öğretimde gösterilen performanstır. Karnede bu başarının yanında öğrencinin eğitimde gösterdiği performans ile etkinliklere katılımı da değerlendirilmiş olarak gösterilir. Bu değerlendirmelerde herkesin dikkate aldığı husus derslerde gösterilen akademik başarıdır, zira sınıf geçmede bu başarı esas alınır.  Değerlendirme kriterleri okul ve sınıflara göre doğal olarak farklılıklar gösterir.

 

            Çiftçi tarlasından beklediği oranda alamadığı ürünün nedenlerini, bahçıvan sebze ve meyvelerde görülen hastalıkların sebeplerini, besici hayvanından umduğu eti ve sütü alamamanın etkenlerini kara kara düşünürken, bu sebeplerin giderilmesi için uzmanlar dâhil herkese danışma gayreti güderken çocuğunda gördüğü başarısızlığı hiç araştırma yapmadan doğrudan iki unsura bağlar, yakınmalar başlar;

1.         Bizim çocuk çalışmıyor, çalışmadı, çalışmadı… Telefon elinden düşmedi, bilgisayarın başından kalkmadı, internet kuşu oldu… Biz ne yokluklarla okuduk bu çocuk varlık içinde okumuyor… Bak komşunun çocuğuna nasıl en iyi okulları kazandı, bizim ki onun kadar bile olamadı… Neyini eksik bıraktım… Al dedin aldım, yiyim dedin getirdim… Gibi, gibi…

2.         Bizim çocuğun okulunda, öğretmenlerin de iş yok ki! Bizim zamanımızda böyle miydi? “Eti sizin, kemiği bizim denirdi”. Şimdi öğretmenler öğrencilerle bırakın dövmeyi arkadaş gibiler. Onun için de çocukta öğretmen korkusu yok. Biz hocaları sokakta görünce adeta saklanırdık. Öğretmenler ödev vermezler, verdiği ödevleri bile kontrol ettirmezler. … Gibi, gibi…

 

Bu yakınmalar bazen öyle had safhaya varır ki, çocuklardan evi terk edenler, ailesiyle kavga edenler, daha istenmedik durumlar yaratanlar olur. Televizyon ve gazetelerde bu yönde çıkan haberleri dahi burada işlemek bir eğitimci olarak şahsıma ağır geliyor.

Zira;

Tarlamızdan, bahçemizden, hayvanımızdan, arabamızdan, alet ve makinalarımızdan alamadığımız performansın sebeplerini araştıran biz babalar, biz öğretmenler, biz yöneticiler, biz yetkili ve etkili kişiler, makamlar çocuk/öğrenci söz konusu olduğunda başarısızlığı nedenlerini minimize etmek için yeterli çabayı gösteriyor muyuz? Üzerimize düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getiriyor muyuz?

Niye sormuyoruz?

1.         Her çocuk, her şeyi öğrenebilir mi?

2.         Her çocuk, bütün dersleri/konuları aynı hızda öğrenebilir mi?

3.         Her çocuk, aynı şeylere ilgi, benzer şeylere benzer tepkiler gösterebilir mi?

4.         Her çocuğun, ihtiyaçları, dikkatleri aynı mıdır?

 

Yürürlükteki uygulamaya göre;

Evet her çocuk, sofraya konulan her yiyecekten yemek, her içecekten içmek zo-run-da-dır! Yemez-ise, içmez-ise, sınıfta ka-lır. Bu kadar.

 

Hani öğrenmenin temeliydi; ihtiyaca cevap, ilgiye hitap. Hani ihtiyaca cevap yoksa, ilgiye hitap yoksa öğrenme de yoktu… Ama sistem dayatıyor; ihtiyacına cevap vermese de, ilgine hitap etmese de öğ-re-ne-cek-sin! Dolayısıyla bu dayatmanın adı öğrenme değil “ezberleme” oluyor, bu ezber de çok sürmeden sönüp gidiyor.

 

Okul tarafından verilen “KARNE” bir ölçüde “KARİNE” dir. Yani İPUCU’dur. Öğrencinin başarı ve gelişimiyle ilgili ipuçları vermektedir.

Bu ipin ucu öncelikle okula/öğretmene dayanır:

Öğretmen; adı üzerinde öğreticidir, öğretmenini sevmeyen bir öğrenci o dersten başarılı olamaz. Okulundan nefret eden bir çocuk o okula gitmek istemez. Örneğin Matematik derslerinden kaçan bir öğrenci öğretmen değişikliği sonrasında bu dersin adeta sevdalısı olabiliyorsa bunun nedenini öğretmen de aramak gerekmez mi?  Ceberrut yöneticilerin bulunduğu okullar ile Hababam Sınıfı’nın Kel Mahmut’unun yönettiği okullar mukayese edildiğinde hangisinden daha kaliteli ürünler çıkar, tartışılmaz bile…

 

Bu ipin ucu sonra aileye dayanır:

Çocuğunun okulunun adını, sınıfını, öğretmenlerini, yöneticilerini bilmeyen, rehber öğretmenle ve diğer öğretmenlerle hiç görüşmemiş, veli toplantılarına katılmamış, okulun etkinliklerinden haberi dahi olmayan veli/aile bireylerinin gösterdiği ilgisizliğin çocukları üzerine aynen yansımış olacağına hiç kuşku yoktur. Unutulmamalı ki, ailesi tarafından çocukta oluşturulacak en küçük kıvılcım, alev topuna, yanardağa dönüşecektir. Aksi halde oluşan kıvılcımın da söndürülmesi oluşan enerjiyi yok edecektir.

 

Bu ipin ucu nihayetinde topluma/çevreye dayanır:

Çocuk sonuçta çocuktur ve toplum içinde yaşamaktadır. Modellerini toplum içinden seçmektedir. Örnek insanlar, örnek modellerdir. Çocuk, ahlaki/etik değerlerini toplum içinde öğrenir. Maalesef ki, geliştirdiği de olur, kaybettiği de. En yakın çevre, arkadaş çevresidir, sokak, mahalle çevresidir. Yalanı, içkiyi, kumarı, kavgayı, üçkâğıdı, dalkavukluğu vb bu çevrede öğrenir. Yetişkine basit gibi gelen bir davranış çocuğun üzerinde kalıcı izli davranış olur. Anne, baba kendilerini soran birisine çocuklarına “evde yok” dedirtirler. Çocuklarını kullanarak kendilerini kurtaran anne, baba böylece çocuklarına olumsuz bir örnek olacaklarını hiç düşünmezler.

 

Sonuç olarak; okul tarafından verilen karnelerdeki kriterlerin (değerlendirmelerin), karinelerin (ipuçlarının) öğrencilere-öğretmenlere-toplumun bireylerine verildiği gerçeğinden hareketle kendimizi sorgulamalı bu yönde bir organizasyona gitmeliyiz. Öncelikle sorumluluk ve önderlik; Devletin kurum ve kuruluşlarındadır.