- 0 356 317 97 66
-Gelenekten geleceğe uzanan köprü-
Mehmet Barış Manço 2 Ocak 1943’teİstanbul’da
doğmuştur. Aslen Konyalı olup Selanik’e yerleşen ve Mançozadeler lakabıyla
anılan ailesi Birinci Dünya Savaşındaki bunalımlı dönemde İstanbul’a
göçmüş,aile İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesine duyduğu özlem nedeniyle de çocuklarına ‘Barış’ adını koymuştur.
Müzisyen bir annenin oğlu olan Manço, şarkı
söylemeye çok küçük yaşlarda başlamış, ilk müzik grubu Kafadarlar’ı 1958’de
Galatasaray Lisesi öğrencisiyken kurmuştur.Harmoniler, Kaygısızlar, Moğollar
gibi gruplarla müzik çalışmaları yapmış, 1962’de ilk 45’liğini çıkarmıştır.
Barış Manço, 1963’te Türkiye'den ayrılıp Belçika'daki abisi Savaş Manço'nun yanına
gitmiştir. Belçika’da,Belçika Kraliyet Akademisi'nde resim, grafik ve iç
mimarlık bölümünü 1969’da birincilikle bitirmiş, kısa süren ilk evliliğini
1967’de Belçikalı Maria Claude ile gerçekleştirmiştir.Kol Düğmeleri ve Gülpembe
gibi unutulmaz bestelerin ardından 1970’te Dağlar Dağlar şarkısıyla müzik yaşamında çok
büyük bir çıkış yapmıştır.
1972 yılında uzun yıllar birlikte çalışacağı
Kurtalan Ekspres adlı grubu kurmuş,
Anadolu Rock türünde ürettiği şarkılarla büyük ün yapmıştır. 1978’de Lale
Çalar ile evlenmiş ve iki oğlu olmuştur.
“Geçmişini bilmeyen bugününü anlayamaz ve
yarınını kuramaz.” İlkesiyle hareket
edip müzik yaşamının yanı sıra 1988’de 7’den 77’ye adlı televizyon programına başlamış, programın ‘Adam Olacak Çocuk’ köşesinde bir
milletin geleceği olan çocukları ciddiye almış, onların sevgisini kazanmıştır.
Umay Günay, Barış Manço’yu bizim de
katıldığımız doğru bir saptama ile ‘Ozan-Baksı
edebiyat geleneğinin devamı olan âşık tarzının, yeni bir oluşumunun
temsilcisi’ olarak işaret etmiştir.[1] Manço’nun, Kalk Gidelim Küheylan adlı şarkısında “Barış böyle belledi bir çaldı binbir söyledi”
dizesiyle gezgin kamlardan, baksılardan, ozanlardan devraldığı geleneği ifade
etmiştir diyebiliriz.
Necati
Gedikli de bir konuşmasında ‘Sanatçı
kurduğu Kurtalan Ekspres adlı grubu ile birlikte yalnızca ezgi ve üslup
açısından değil, sözlere ve konulara kadar tümüyle halk kültürümüzün öğelerini içeren parçalar
yapmıştır.’[2]diyerek
konuya açıklık getirmiştir.
Barış Manço’nun şarkılarının sonunda adını
kullanması, âşık edebiyatına yakınlığının ve mahlas kullanma geleneğinin açık
işaretlerinden biridir.
Türk kültürünü bir bütün olarak görüpOrta
Asya’dan Anadolu’ya taşınan gelenek, görenek ve töre bünyesinde varlığını çağdaş
kalıplar içerisindesürdüren, Türk milli kültürüne ait unsurları bestelerine
yerleştirip kendine özgü söylemle icra eden Barış Manço, gelenekten geleceğe
uzanan sağlam bir köprü konumundadır.
Tarihsel ve toplumsal süreç içerisinde
edebiyatın ve kültürün bir parçası olup halkın ortak hafızasını oluşturan bir
bellek konumundaki müziği önemli kılan, nağmelerin güfteyi ustaca taşımasıdır.
Özde ulusal, söylemde evrensel bir çizgide
görülen Barış Manço, Halk kültürü bünyesindeki atasözü ve deyimleri alıp
şarkılarına ustaca yerleştirerek kültürel köklerini irdeleyip anlam derinliğini
arttırmıştır. O, kendi yazdığı şarkı sözlerinin dışında çeşitli türküleri ve
Klasik Türk Müziği eserlerini de yorumlamıştır: Türkülerden Kızılcıklar Oldu
Mu, Urfanın Etrafı Dumanlı Dağlar, Aman Avcı Vurma Beni, Kirpiklerin Ok Ok
Eyle, Gönül
Dağı,
Burası Muştur, Geçti Dost Kervanı; klasik eserlerden ise Gamzedeyim, Bir Bahar
Akşamı Rastladım Size, Ham Meyvayı Kopardılar Dalından, Yine Bir Gülnihal, gibi
eserleri kendi tavrı içinde sunuşunu “Bugün yaptığımız müzikte Nasreddin
Hoca’nın mizahı, Hacı Bektaş-ı Veli’nin felsefesi, Dede Korkut’un töre, gelenek
ve dinamizminin etkilerini görebiliyorsanız bu da bir rastlantı değildir…”[3] biçiminde dile
getirmiştir.
Onun ‘Nazar
eyle nazar eyle / Gel kapıma pazar eyle’ biçimindeki deyişi Türk tarihine
ve halk bilimine ne denli vakıf olduğunun göstergelerinden biridir. Çünkü bu
şarkıda Orta Asya’daki Türk yaşayışından ve tarihinden bazı kültürel unsurlara
vurgu yapılmakta, Türk kültüründe bir sembol olan ‘hakan’ sözü ile tarihte yaşamış bütün Türk kağanları
işaret edilmekte, II. Göktürk devletinin kurucusu Kutluk Kağan’ın sembol olarak
bilinen eşi Bilge Hatun anılarak da tarihteki bütün Türk kağanlarının eşlerine
telmih düşürülerek temsil edilmektedir.
‘Nazar
eyle nazar eyle’ deyişinde dikkat çeken önemli hususlardan biri de Barış
Manço’nun vurguladığı sayılardır. Bu sayılar sıradan bir sayı olmayıp Türk
kültürü ve sosyal yaşamında önem arzeden sayılardır. Bazı sayıların
kültürümüzdeki işlevi İslamiyet öncesi sosyal hayatımıza dayanmakta, kimi
sayılar da destan ve masallarımızda önemli ölçüde yer almaktadır.
Türklerde kutsal sayılan sayılardan birisi
dokuz sayısıdır. Bu sayıya geleneksel kültürümüzün her aşamasında rastlamak
mümkündür. Altay Yaratılış Destanı’na göre Tanrı yerden "dokuz dallı"
bir ağaç bitirerek her dalın altında bir insan yaratmıştır. Bunlar dokuz insan
cinsinin ataları olmuştur. Ayrıca Tanrı Ülgen’in yedi oğlu, dokuz kızı olduğuna
inanılır.
Halk takviminde "Mart dokuzu"
deyimi olarak görülen dokuz sayısı atasözleri ve deyimlerimizde de sıkça
kullanılmıştır. Bunlardan bazıları:‘Dokuz
at bir kazığa bağlanmaz, Boğaz dokuz boğumdur’.Barış Manço’nun kullandığı ‘kırk yiğit’ ve‘kırk güzel’
sözleride çokça geçenlerdendir.
Türkler tarafından, ilk çağlardan bu yana
kırk sayısının kutsallığına inanılmaktadır. İslamiyet’te de önemli bir yer
tuttuğu görülmektedir. Örneğin, Kırk Erbain Kur'an'da bir çok kez geçmektedir. Alevi ve Bektaşilerde Hz.
Ali'nin başkanlık ettiği kırk kişinin meclisine "Kırklar meclisi" denmektedir.
Bu sayı geleneksel kültürümüzde de değişik biçimlerde görülmektedir. Bunların
bazılarını şu şekilde belirlemek mümkündür:
* İnanışa göre, çocuk ayaklarını basmazsa ve
gelişmezse buna "kırk bastı" denir.
* Kırklı çocuğun elbise ve bezlerinin suyunun
dışarı atılmayacağına inanılır.
Barış Manço’nun:
Levent boylu kırk
yiğide varmış
Düğün dernek kırk
gece sürmüş
dediğikırk gün kırk
gece süren düğünlerin, toyların,
eğlencelerin Türk kültüründe önemli bir yer tuttuğukoyun, koç gibi hayvanların
kesildiği ve yemekler dağıtıldığı bilinmekte, bu eğlence anlayışının ve
kültürel unsurların varlığı Oğuz Kağan Destanı’nda da sergilenmektedir.Barış Manço’nun eserlerinde
milli destan özelliklerinin barındırıyor olması yeni kuşaklarda hamasi
duyguların canlı tutulması açısından önemlidir. Hakanın sefere gitmesi ve dokuz
oğlunun beş yaşına gelince kılıç kuşanması da yüksek bir coşkunluk ifadesi
katmaktadır.
Barış Manço’nun, “Âşıklar, bizim
duygularımızı, sazlarını kâğıt, mızraplarını kalem kabul ederek söylemişlerdir.
Benim yaptığım âşık edebiyatının bir devamı, âşıklarla çok sıkı bağlarım var,
onlardan esinleniyorum Şeref Taşlıova,
Murat Çobanoğlu... Onlarla benim aramda pek fazla fark yok yaptığımız iş
açısından” deyişi bizim Manço’ya çağdaş âşık deyişimizin kanıtıdır.
Dilaver Düzgün’ün de işaret ettiği gibi:
“Barış Manço’nun eserleri farklı enstrümanlar eşliğinde, farklı biçim ve
türlerde sunulsa da âşık tarzındaki şiir söyleme geleneğinden izler
taşır. “Halhal” adlı şarkısında bir köylü güzeli olan Nazo Gelin’i “yavru
ceylan gibi kaçar”, “seke seke çaydan geçer”, “bir bakışı canlar yakar”
gibi Türk saz şiirinde sıkça karşımıza çıkan ifadelerle sunarken
dinleyiciye Karacaoğlan’ın güzellerini hatırlatır.”
Manço’nun masalsı, destansı tavrını
Binboğa’nın Kızı, Küheylan ve Seher Vakti adlı parçalarında görmek mümkündür.
Ayrıca Aynalı Kemer, Söyle Zalim Sultan parçalarında halk hikâyesi, âşık
hikâyesine benzer bir üslupta âşık ve sevgili karşımıza çıkmaktadır.
Barış Manço’nun,Şarkının genelinde sabırlı,
temkinli olmayı ve acele etmemeyi önerdiği “Aman
Yavaş Aheste’’ şarkısını irdeleyince Ziya Gökalp ve Firdevsi’nin bariz
etkisini görmek mümkündür. Örneğin şarkıda geçen “Erişir menzil-i maksuda aheste giden” deyişi Ziya Paşa’ya aittir.Yine
Barış Manço, Firdevsi’nin Şehnâme’sinde geçen ‘’Perdedâri mikoned der kasr-ı kayzer ankebut”dizesine yer vererekÖrümceğin
İran hükümdarının sarayında perdedârlık görevini yerine getirip sırların
gizlendiğini işaret ederekşarkısındaki anlam derinliğini arttırmıştır.
Barış Manço’nun tasavvuf inancını işlediği, nefsi terbiye etmenin, az ile yetinmenin, tok
gözlü olmanın, kadir kıymet bilmenin önemi üzerinde durduğu ‘Dört Kapı’ şarkısı
da halk kültürü açısından dikkat çekicidir.
Bazı dizeler. ‘Tuz ekmek hakkı bilene’, ‘Bana
bir harf öğret yeter’, ‘İdris biçmiş
der giyerim’, ‘Dört kapı önünde
durdum’biçiminde bazı tasavvufi terimlerle kırk ve dört gibi formel
sayılara yer vermenin yanında terzilerin piri İdris Peygambere telmih
yapmıştır.
Eserlerinden
Halil İbrahim Sofrası’nda Türk töresini, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’da
Anadolulu insan tipini, EstergonKalesi’nde kahramanlık temini işleyerek Türk müziğine
milli bir ruh katan ve 01 Şubat 1999’da
vefat eden Barış Manço’nun şarkılarında Türk kültürüne ait unsurların bir
tesadüf eseri olmayıpşuurlu bir kullanım sonucu olduğunu gören Hacettepe
Üniversitesi tarafından kendisine onur doktorası verilmiştir. Ruhu şad olsun.
[1] Umay Günay, ‘’Cumhuriyet Terkibi
ve Barış Manço’’, Milli Folklor, Bahar 1992, S. 13, s. 2-3
[2]Necati Gedikli,’’Türk Pop
Müziğinin Gelişim Sürecinde Geleneksel Halk Musikimizin Öğelerinin Payı
ve Önemi’’, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü
Kongresi, Halk Müziği, Oyun, Tiyatro, Eğlence,
Seksiyon Bildirileri, Ankara, 1997, s. 154.
[3] Hulûsi Tunca, Barış Manço: Uzun
Saçlı Dev Adam/O Bir “Masal”dı, Epsilon Yayınları, İstanbul, 2005, s. 251.