SESİMİ DUYAN VAR MI

 
Dr. Mehmet YARDIMCI

Depremde yaralananlar acil şifa bulsun,  Hakkın rahmetine kavuşanların mekanları cennet olsun.

Ani olarak gerçekleşen doğal kaynaklı olaylara afet denir. Ülkede can ve mal kaybı açısından en fazla yıkıcı etkiye neden olan afet türü ise depremdir.Türkiye’de depremler sıklıkla yaşandığı için ciddi anlamda can ve mal kayıplarına neden olmaktadır.

Türkiye, bulunduğu coğrafya ve tektonik yapısı nedeniyle yıkıcı depremlere uğrayan ülkelerin önde gelenlerindendir. Ülkemiz,  Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu Fay Hattı denilen üç deprem kuşağını  bağrında barındırması nedeniyle 1500'lü yıllardan itibaren 20’den fazla 7 büyüklüğünün üzeri depremle sarsılıp  yüreklere od düşüren afetler yaşamıştır.Bunlardan bazılarını:

10 Eylül 1509'da 7,2 büyüklüğünde "Büyük İstanbul Depremi", 23 Şubat 1653'de 7,5 büyüklüğünde "Doğu İzmir Depremi", 17 Ağustos 1668'de 8 büyüklüğünde "Anadolu Depremi", 10 Temmuz 1688'de 7 büyüklüğünde "İzmir Depremi", 3 Nisan 1881'de 7,3 büyüklüğünde "Sakız Adası Depremi", 10 Temmuz 1894'te 7 büyüklüğünde "İstanbul Depremi", 18 Kasım 1919'da 7 büyüklüğünde "Ayvalık Depremi", 7 Mayıs 1930'da 7,6 büyüklüğünde "Hakkari Depremi",27 Aralık 1939'da 7,9 büyüklüğünde "Büyük Erzincan Depremi”, 1942'de 7 büyüklüğünde “Tokat Erbaa Depremi”,  26 Kasım 1943'te "Samsun Ladik Depremi",19 Ağustos 1966'da “Muş Varto Depremi”,24 Kasım 1976'da 7,5 büyüklüğündeki “Van Muradiye Depremi”biçiminde saymak mümkündür.

1719 İstanbul depreminden sonra Ahmed Receb El-Konstantinî tarafından yazılmış, şimdiye kadar bilinen ilk deprem kitabı “Risâle-i Zelzele”dir. Eserde, depremin şiddeti, etkisi, yıkılan binalar vb. konularda bilgi verilmektedir. Ayrıca  depremlerin meydana gelişiyle ilgili halk arasındaki söylentilerden de söz edilmektedir.

Bu kadar çok deprem felaketi yaşayan halkımızda depremlerle ilgili çeşitli inanışlar ortaya çıkmış, bunlardan  dağların depremin etkisini azalttığı inancı gibi bazı inançlar halk hafızasına yerleşmiştir. Bu nedenle kayalar üzerine yapılan binaların sağlam olduğu inancı yaygındır.

Âşıklar tüm yurdu derinden etkileyen depremlere kayıtsız kalmamış, duygu düşünceve dileklerini sazlarının tellerine dökmüşlerdir.Destanlar her ne kadar tarihi belge olmasa da içerdikleri konular bakımından zaman zaman tarihe ışık tutmuşlardır.

Depremlerin binlerce insanı yaşamdan koparıp çoğu insanı sakat, pek çok çocuğu yetim ve öksüz koyarak geride bıraktığı acı  manzara duygu seli olup âşıkların dilinden teline efkâr köprüsü olmuştur.

 

Yüreğimiz beton altında üşür

Bu depremler bizi yaktı kardeşim

Bakın üstümüzde taş toprak durur

Gözümüzde şimşek çaktı  kardeşim (Alice)

*

Gelin görün şu ellerinhalini

Betona karışmış insan tenini

Ağıt yakar kızı ile gelini

Bizimeller deprem olmuş neyleyim (Ahmet Tolu)

*

Kara duman çöktü deniz üstüne

Parçalandı yerler yollar çaresiz

Telef oldu canlar bin bir üstüne

Yükseldi feryatlar kullar çaresiz (Âlimî)

            *

Ölen anam babam gardaşım bacım

Çaresizim elde yoktur ilacım

Halim çok perişan ben de muhtacım

Yoksul olduğumu bildi bu deprem (Derdiyâr)

*

                        Bu ne acı Yarab deprem olayı

                        Haberi öğrenen duyan ağladı

                        Acı çekti Erzincan’ın alayı

                        Enkazda mevtayı sayan ağladı(Devaî)

                        *

                        Sam değmiş de bağlar dökmüş gazeli

                        Hanı harap olmuş Keşan Erzincan

                        Nice yiğitleri nice güzeli

                        Feleğin toruna düşen Erzincan (Âşık Veysel)

gibi deyişlerle âşıkların dilinde ve telinde en gerçekçi ifadelerle anlatılan deprem olgusu,divan şairlerinde de işlenen konulardan olup genellikle bazı ayet ve hadislere telmih yoluyla atıfta bulunulup zelzele adıyla dile getirilerek işlenmiştir.

Deprem şiirlerde genellikle yıkıcı, yok edici bir unsur olarak anlatılırken, bazen de:. Nevizâde Atayi’nin:

Yirleşür yirinde sarsılduk canâ-be-kâr

Zelzeleyle oldı müstahkem esâs-ı devleti

beyitinde olduğu gibi memduhun yani Hz.Muhammed’in sevdiği şeylerin övüldüğü yerlerde yapıcı ve onarıcı bir özelliğe sahip olarak verilmiştir.

Divan şiirinde aşkla deprem arasında  mecazen ilişki kurulmuş, âşığın aşk yolunda çektiği çileler bedenini sarsan bir deprem olarak yorumlanmıştır. Divan şairi Sadi’nin:

Lerze-nâk olsa n’ola tenleri üftâdelerün

Sâkin-i sâha-i ʿaşkuz bulunur zelzelemüz

beyitinde, sevgiliden ayrı kalmış âşık için bu ayrılık bir deprem gibidir denmektedir.

            Divan şiirinde çok kullanılan deprem olgusu kimi zaman yaşlılık döneminde ömür binasını yıkan bir unsur gibi düşünülüp, yaşlılıktakititremeler  SünbülzâdeVehbî’nin:

Düş olduñâhraʿşe-i pîrîyeVehbiyâ

Bünyân-ı ʿömrü yıkmak içündür bu zelzele

biçimindeki beyitinde olduğu gibi  depremle ilişkilendirmiştir.

            Yeni Türk şiirinde de deprem konusu dizelere dökülmüş, Tevfik Fikret’in bir bölümü:

                        Bin üç yüz ondu... Daha dün bu eski yıkıntıya sen

Konuk olmuştun,

Sanki sinirli ve ateşli hastalar gibi yer

Birden

İçin için ve uzun

Bir sarsıntıyla çırpındı, kırdı, yıktı... Kaygı

Ve korku soldurdu yüzleri; evler, aileler

Birer döküntü oldu; kalanlar hep ezik, yıkık;

Korkuyla boyun eğme en onurlu başlarda,

Minarelerin bile

Yerde başı.

İnsan böyle uğursuz bir vuruşla karşılaşınca

Birazcık uyanır.

Biraz uyanmak için bin belâ... Ne kaba ders!

Sen işte böyle kara günlerin konuğusun,

            ..............                                             (Tevfik Fikret)  

biçiminde olan  Zelzele şiirinden başlamak üzere “şiir kanayan yaraya seslenir” ilkesiyle hareket edip gerçekçi şiirler yazan şairler: 

bir suçlu var herkes masum değil

bir suçlu var kaşeler mühürler imzalar

bir suçlu var herkes masum değil

müteahhitler azraille ortak

 

ölümcül virüs gövdeye girer gibi tarlaya giriyor

bağa giriyor bostana giriyor

ormana giriyor ovaya giriyor

talan ediyor

müteahhitler azraille ortak

kaşeler mühürler imzalar

ne yapsalar eser aynı

kılık değiştirmiş bay giyotin oluyor

 

kurtuldum diyorum susuyorum

susuyorum

hâlâ sallanıyoruz sanıyorum

kurtuldum mu bilemiyorum

acı o kadar çok ki

çıkış arıyorum

parmağa tutunmuş minik bir el görüyorum

 

umut diyorum ve unutma

 

bende harf harf dağılacak kadar yumuşayan

kurtulmak sözcüğünü sakince yerine bırakıyorum(Enver Topaloğlu)

biçiminde özgün şiirler yazmışlardır.

            Kendimi de bu grup şairler arasında hissedip kaleme aldığım şiirimle deprem gerçeğini sergiliyor, tekrar vefat edenlere mekanı cennet olsun diyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.

 

SESİMİ DUYAN VAR MI

 

Ateş düştüğü yeri değil

Bütün ülkemi yaktı

On ilin depreminde 

Memleketim ağlarken

Yüreğim cayır cayır yandı

 

Yerin dibinden gelen sallantıyla

Kısa bir zamanda olup biten dehşet anı

Bir canavar nefesi gibi

Enkaz yığınları arasında

Karanlığın çığlık çığlığa telaşı

Uyandırdı insanları

Sanarsın kıyamet ulakçısı

 

Sallayarak uyutmayı biliriz beşik ardında

Sarsarak uyandırmayı bilmeyiz

Gök yarılsa da

Kar, kış, kıyamette

Kıyamayız yavrumuza

Bölemeyiz uykusunu telaş içinde

Dehşet saçan  gürültüyle

Yüreklerde hissettirip korku salarken artçı sarsıntılar

Yıkılmış

Çatlamış duvarların dibinde

Anne sarılır yavrusuna

Baba ses arar yıkıntılar içinde

Sesimi duyan var mı

Mehmet YARDIMCI